Çocuk Eğitiminde Disiplin mi Hoşgörü mü?

Yeni anne-baba olanlar için bu, büyük önem taşıyan bir sorudur. Anne-babalarm çoğu için bu soru bir süre sonra kendi liginden çözülür. Bazıları için de, kişisel tecrübeleri ne olursa olsun, askıda kalır Şunu hemen söyleyeyim ki bence, ne sıkı disiplin, ne de fazla hoşgörü, iyi değildir. Gerektiği zamanlar kararlı ve kesin davranmaktan kaçınmayan anne-babalar, katı olmayan bir disiplin ve aşırı kaçmayan bir hoşgörü ile çok iyi sonuç alırlar. Sunu unutmayalım ki, ne sertliğe dayanan bîr disiplin, ne de zaaftan gelme bir hoşgörü, hiç bir zaman iyi sonuç vermez. Bütün sorun çocuğu yetiştirirken ona nasıl davrandığımız ve bu davranışın verdiği sonuçlardır.
Çocuk bakım ve eğitimi alanında önemli değişiklikler.
Disiplin mi, hoşgörü mü, gibi önemli bir soru hakkında fikir edinmek için konuyu geçirdiği değişiklikler açısından İnceleyeceğiz. Disiplin şekilleri çağlara göre değişmiştir. Kraliçe Victoria çağında ahlâka ve fazilete aşırı derecede önem verilirdi. XX. yüzyılda ve özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu anlayışa karşı bir tepki doğdu. Çocuk psikolojisi alanında Amerikanlı öncüler, çocuğun zekâsının canlılığını ve muazzam öğrenme arzusunu göz önünde tutan yöntemlerin, çocukların daha çabuk ve daha iyi öğrenmelerini sağladığını keşfettiler. Freud İle onu izleyenler, aşırı bir temizlik disiplini ile cinsel tabuların (yasakların), kişiliğin gelişmesini bozduğunu ve nevrozlara sebep olduğunu açıkladılar. Çocuk suçları ve çocukların suç işleme eğilimleri konusundaki incelemelerden ise, suçluların çocuklukları sırasında disiplin eksikliğinden çok, sevgi eksikliğinden ıstırap çektiklerini gösterdi. Bu ve bunun gibi daha -birçok gözlemler; eğitimcileri, disiplini gevşetme ve çocuğun kişisel İhtiyaçlarına daha çok cevap verme konusunda cesaretlendirdi. Aldrich, Po-wers ve özellikle Gesell, bebeklerin ve çocukların tıbbî bakımlarından da aynı felsefeyi uygulamaya başladılar. Fakat besleme usullerindeki katı disiplinden kurtulmak için 1940’a kadar beklemek gerekti. O zamana kadar beslenmede belirli saatleri bir yana bırakmanın, yani serbest bir beslenme rejimi uygulamanın, kötü etkiler yapmasından ve çocuklar arasında ölümleri arttıran vahini ishallere yol açmasından korkuluyordu. Fakat Preston McLendon ile Bayan Erances P. Simsarian’ın yaptıkları ve 1942’de yayınladıkları denemeler, bebeklerin çoğunun yemek saatlerini kendileri seçtikleri zaman da çok sağlıklı kaldıklarına doktorları İnandırdı. O günden beri, bu düşünce dev adımlarla ilerlemiş ve şimdi, gittikçe daha çok sayıda bebek, hemen dr ğar doğmaz serbest rejimle beslenmeye başlanmıştır.
Anne-babalara, çocuklarını fazla serbest bırakarak bozmamalarını tavsiye eden doktorlar şimdi onlara çocuklarının yalnız besin bakımından değil sevgi ve dostluk bakımından da ihtiyaçlarına cevap vermelerini öğütlüyorlar.
Bu buluşlar ve yöntemlerdeki makul değişiklikler, anne-babalar ve çocuklar üzerinde olumlu etkiler yapmıştır. Artık aile içinde gerginlik daha az, mutlu insanlar daha çoktur.
Fakat birçok ülke insanlarının, yüzyıllardır uygulanmakta olan eğitim şekillerine olan bağlılığı dolayısıyle, böylesine ihtilâlci bir eğitim felsefesinin anne-babaların zihinlerinde şüpheler uyandırmaması tabiî mümkün değildir. Alışkanlıklarımız ve içgüdümüz, bizi, çocuklarımızı bize uygulanan yöntemlerle yetiştirmeye yöneltir. Vitaminler ve aşılar konusundaki veni fikirleri kabullenmenin zor bir tarafı yok. Fakat itaat, terbiye, cinsel sorunlar, yalan gibi konularda, katı bir disiplin içinde yetiştirilmiş-seniz, elbette kendi çocuklarınıza çağdaş yöntemleri uygulamakta güçlük çekersiniz. Kitaplar ve makaleler okuyarak zihniyetinizi değiştirmiş olabilirsiniz. Fakat çocuğunuz, «sizin zamanınız»da şiddetle cezalandırılan bir davranışta bulununca tabiî sinirleneceksiniz. Bunda utanılacak bir taraf yok. Çocuk yetiştirmenin en tabiî yolu, kendi denemelerinizden hatırladığınız yöntemleri kullanmaktır. Bunca uygarlık, istikrar ve ülkülerini, kuşaklar boyu muhafaza etmeyi böyle başarmıştır.
Çocuk yetiştirme alanında tam bir geçiş dönemi sayabileceğimiz son 50 yıl İçinde, birçok ailenin çocuklarını iyi yetiştirebilmelerinin sebebi, gençliklerinde ailelerinden aldıkları sertlk-ten uzak ve mantıklı eğitimi yeni teorilerle birlikte, fakat itidalle, kendi çocuklarına uygulamış olmalarıdır. Bu anne-babalar, doktor kendilerine belirli besleme saatleri uygulamalarını tavsiye ettiği zaman, çocuk çok acıkınca bu kuralın dışına çıkmakta tereddüt etmemişlerdir. Daha yakın zamanlarda hoşgörüden söz edilmeye başlandığında da, bu konuda aşırılığa kaçmamışlar, yorulduğu halde yatmak istemeyen İnatçı bir bebeğin karşısında boyun eğmemişlerdir. Çünkü yatma saatinin tartışma konusu olamayacağını, ve bu alanda hoşgörüden söz edilemeyeceğini, çok eskiden kişisel tecrübeleriyle öğrenmişlerdi.